Temmuz 19, 2005

SULTAN VAHDETTİN


Yaklaşık bir hafta önce .Zaman'ın manşetten verdiği haber ilginç bir o kadarda şaşırtıcıydı. Zira yıllarca solun "hain" olarak lanse ettiği Osmanlı Devleti'nin son padişahı Sultan Vahdettin yine solun önemli isimlerinden birisi olan Bülent Ecevit tarafından iade-i itibar yapılmıştı. Solun önemli isimlerinden birisi olmasının yanında eski bir başbakan olma sıfatınıda taşıyan Bülent Ecevit'in demeci aslında bu açıtanda son derece dikkate değer.

Ben, şahsen bir tarihci olarak, Vahdettin'e "hain" denilmesinin ona karşı yapılan bir haksızlık olarak görüyorum. Vahdettin'in hain damgasını yemesinin en önemli nedenlerinden biriside Osmanlı Hükümdarı olarak ingilizlere sığınması ve "kaçması". Halbu ki Mustafa Armağan'ın tesbitinde de görüldüğü gibi saltanat kaldırıldıktan sonra İngilizlere sığınıyor. Yani Osmanlı Devleti hükümdarı olarak değil düz bir vatandaş olarak sığınıyor. Ayrıca belirtildiğine göre atılan imzada da "osmanlı hükümdarı" gibi bir imare yok. Bu şuna işaret ediyor. "Ankara hükümeti saltanatı kaldırdı. Artık ben hükümdar değilim ve bunu da kabul ediyorum. Ankara hükümetini onaylıyorum" demektir. Zaten Vahdettin ile Mustafa Kemal Atatürk arasındaki yakın ilişki tarihçilerin ortak görüşü. Bu ara Milliyet'te çıkan bir İlber Ortaylı yazısına da göz atmanızı tavsiye ederim.

1 yorum:

M dedi ki...

Araştırmacı-Yazar Vehbi Vakkasoğlu, TİMAŞ Yayınlarından 1990 yılında neşredilen "Son Bozgun" adlı araştırmasının birinci cildinde, Mareşal Fevzi Çakmak'ın ağzından Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya milli mücadeleyi başlatması için gönderdiğini yazar. Hatta Mareşal'in bu olayı uzun yıllar sır gibi sakladığını söyler. Kitapta yer aldığına göre Çakmak Paşa, eşi Fitnat Hanım'a ´Fitnat. Öyle birşey biliyorum ki ortaya çıkıp söylememe bugüne kadarki tutumumuz ve davranışlarımız müsait değil. Mecburum, bu sırrı kendimle beraber mezara götürmeğe." Fevzi Paşa'nın Fitnat Hanım'a anlattıkları şöyle yer alır sözkonusu kitapta: "Mütareke senesinde, bir Cuma selamlığından sonra Sultan Vahdettin beni huzuruna kabul etti.
"Paşa, dedi. Durumu görüyorsunuz. Bu işler anca Anadolu'da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu'da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek Paşaların bir listesini yapıp getirin."
Ertesi Cuma, yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladığım listeyi verdim. Dikkatle okuduktan sonra, bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle ağır ağır, tane tane konuşmaya başladı:
"Paşa, Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır?" "Haşa Padişahım." "Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?" "Haşa Padişahım." "Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?" "Hayır efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir." "O halde bu listeye niçin onun adını yazmadınız?.."
Hiç düşünmeden cevap verdim:
"Padişahım, Mustafa Kemal Paşa yenilik, bilhassa öteden beri Cumhuriyet taraftarıdır."
Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı... Ayağa kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli İtilaf devletleri (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) gemilerini göstererek:
"Paşa, Paşa... Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse Cumhuriyet olsun... Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma günü Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğim