Ağustos 08, 2007

Korku Siyaseti Çökerken



Fethi Keleş (*)
 
Bu Yazı 03.08.2007 tarihinde Yenişafak Gazetesinde yayımlanmıştır

Başbakan Erdoğan'ın seçim günü akşamı yaptığı konuşma, plaza zevatının mevzi kaybıyla ilgili korkularını kısmen izale etmiş olsa gerek ki, kısa bir sessizlikten sonra abalar atıldı ve yeni sopalar gösterilmeye başlandı.
 
Memleketin parsel parsel satıldığı korkusu, yeni Cumhurbaşkanı belirlenirken uzlaşmaya gidilmezse muhtelif kademe ve kurumlardaki bürokratik elitlerin hale vaziyet edecekleri korkusu, Hudson kaynaklı kurgu-korkular, farkında olunmadığı varsayılan tehlikeleri merkez edinen söylemin inşa etmeye çalıştığı korkular, Makyevelizmden nasibini ziyadesiyle almış radikal solun ve bu arada radikal sağın oyuncağı olmaktan çıkıyor.

Münhasıran insana has olmasa da insanidir, insana dairdir korku. İnsanın biçimlendirdiği ve insanı biçimlendiren siyasal, ekonomik, dinsel, toplumsal ve sair pratiklerin bir yerlerine muhakkak ilişmiş, bazen bu pratiklerin mümeyyiz vasfı haline gelmiştir korku. Kimileri için ekonomik sermayeyi, kimileri için kültürel sermayeyi, kimileri için sembolik sermayeyi, kimileri için bunların birkaçını ya da hepsini birden artırma vasıtası olarak araçsallaştırıla-gelmiştir korku.

Korkuyu ve korkutmayı esas alan somut siyasal, ekonomik, dinsel ve/veya sembolik davranışların gerek muhtelif ideolojik aygıtların kullanımıyla gerekse alenen baskıcı yöntemlerle mükerrer bir nitelik kazanması, korku olgusunun, kendisini üreten pratiklerden bağımsız bir yapı haline gelmesiyle neticelenir kimi zaman.

Aksi yönde ve külli nitelikli bir irade beyanı söz konusu olana/olabilene dek, geniş halk kitlelerini oluşturan tek tek fertler, bir süre sonra farkında da olmayarak bu korku habitusunu fiili tasarruflarıyla yeniden üretip dururlar ve böylece muhkemleşir korku. Sürekli olarak benzer ya da aynı toplumsal, siyasal yahut ekonomik neticeler sadır olagelir bu yapıdan.

ÇANKAYA SINAVI

22 Temmuz seçimlerinden hasıl olan sonucun, geniş halk kitlelerini çeşit çeşit öcülerle korkutmaya şu veya bu ölçüde muvaffak olmuş, icabında bu uğurda çöl aşan plaza sakinlerini ne kadar şaşırttığına ibretle tanıklık ediyorum.
Dayatılan ve bir parça da içselleştirilmiş olan korku çemberinden çıkışı amaçlayan bir irade beyanı olarak da okunabilecek bu sonuç, ideolojik ve siyasal mevzilerinin düşmeye başladığını farkeden -kendi beyanlarıyla- uzaylı birtakım Türkler açısından biraz da ironik bir biçimde korkutucu bir niteliğe bürünmüş görünüyor.

Başbakan Erdoğan'ın seçim günü akşamı yaptığı konuşma, plaza zevatının mevzi kaybıyla ilgili korkularını kısmen izale etmiş olsa gerek ki, kısa süren bir sessizlikten sonra abalar atıldı ve yeni sopalar gösterilmeye başlandı. Korku siyasetinin çökmeye başladığını anlamaktan uzak görünen birtakım elitler, korku pompalama çabalarına kaldıkları yerden devam etmeye giriştiler. Emekli bir devlet görevlisi, Cumhurbaşkanlığı seçiminde “gerginlik” çıkması halinde 27 Nisan uyarısının niteliğinin değişebileceğini hatırlattı örneğin.

Korkutma yetki ve ehliyetinin herhalükârda kendilerine ait olduğu düşüncesiyle bir ömür tüketmiş zevatın bu yetkiyi kullanmaktan bir seçim sonucu dolayısıyla vazgeçivereceklerini düşünmek makul olmasa da, bu türden hatırlatmaların, dolayısıyla, varlığını korkulara ve korkutmaya borçlu siyaset tarzının, artık miadını doldurduğunu iyice görmek için bir test daha var önümüzde: Halihazırda kendisine vekalet etmekte olan cumhurbaşkanımızdan sonra gelecek cumhurbaşkanını seçme süreci.

Söz konusu süreçte, ezici bir seçim başarısı kazanmış iktidar partisinin, korku siyasetinin çöküşünü hızlandırmasını, halkın yıllardır dayatılan korku senaryolarından artık korkmayarak kendisine verdiği muazzam temsil yetkisini yalnızca ve yalnızca meşruiyetinin kaynağı olan halkla paylaşmaktan korkmamasını, birilerinin “uzlaşma” sözcüğü etrafında inşa etmeye çalıştığı söyleme gereğinden fazla itibar edilmesinin yeni korku kurgularına zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramayacağının bilincinde olmasını, sonuç olarak, demokratik tasarruflarında korkmadan hareket etmesini temenni ediyorum.

Anlamsız korkularla kaybedecek başka onyıllarımız yoktur, olmamalıdır. Türkiye'nin demokratik tekâmülü, yıllanmış korkularını bir kenara bırakmaya başladığına dair seçim günü çok sağlam bir işaret vermiş olan halkın tavrının iktidar partisince aynen benimsenmesiyle yakından ilişkilidir.


* Syracuse Üniversitesi (New York) Antropoloji Bölümü
03.08.2007

Hiç yorum yok: