Günlerdir "Ermeni konferansı" tartışmaları sürüp gidiyor. Ermeni sorunu türkiyede tartışılabiliyor mu tartışılamıyor mu? Bu tartışılabilme tartışması devam ede dursun tarihcigözüyle.com sizinle konuyle ilgili bir uzman yazısı daha paylaşıyor. Yard. Doç. Dr. Hasan Babacan'ın "Tarihci Gözüyle" okurları için kaleme aldığı bu ilmi değerlendirmeyi yayınlıyoruz. CU
Yüzyıllardır Osmanlı tebaası olan Ermeniler, Türklerle ve diğer Osmanlı vatandaşlarıyla barış ve huzur içerisinde yaşamışlardır. Fakat XVIII. Yüzyıldan itibaren Avrupa’da meydana gelen, siyasi sosyal ve ekonomik köklü değişim süreci ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sömürgecilik düşüncesi sonucunda dönemin gelişmiş büyük devletleri, menfaatleri doğrultusunda Osmanlı uyruğunda bulunan Hıristiyan unsurlarla ilgilenmeye başlamışlardır.
Bu ilginin yoğunlaştığı bölge, Asya’ya açılan kapı olması sebebiyle Osmanlı Doğu Anadolu’su ve güney vilayetleri idi. Dolayısıyla burada yaşayan gayrimüslim unsurlardı. Bunlar da bölgedeki Ermeniler, Suriye Lübnan ve diğer bölgelerde yaşayan Hıristiyan unsurlardı. Özellikle Ermeniler, Anadolu’nun orta kesimlerinden doğuya doğru hatta Çukurova bölgesi gibi Akdeniz’e sınır, Ortadoğu’ya, körfezlere ve doğu ticaret yollarına hakim bölgelerde yaygın olarak yaşamaları sebebiyle daha çok ilgi çekiyordu. İşte bu özel konumları sebebiyle Ermeniler ve Ermeni meselesi XVIII. yüzyıldan itibaren özellikle Rusya, Fransa ve İngiltere tarafından Şark Meselesi’nin bir parçası olarak, Hıristiyan Osmanlı vatandaşlarının haklarını korumak bahanesiyle sıkça gündeme getirilmeye başlanmıştır. XIX. yüzyılın başlarından itibaren de bu devletlere Amerika Birleşik Devletleri de eklenmiştir.
Ermenilerle ilgilenen batılı devletlerin ilginç olan ortak noktaları, her devletin Ermenilere kendi mezheplerini kabul ettirerek yanlarına çekme gayretleridir. Bu açıdan Osmanlı Ermenileriyle ilk ilgilenen, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de siyasi ve ekonomik çıkarlarını temin, hatta sürekli kılmak isteyen, Rusya ve İngiltere’nin bölgede bulunmasını veya onların güdümünde bir Ermenistan kurulmasını menfaatlerine aykırı bulan Fransa olmuştur. Bu amaçla Fransa Ermeniler arasında Katolik mezhebinin yayılması için propagandalarına başlamıştır.
Kanuni döneminde kazandığı kapütilasyonlarla papanın siyasi ve dini nüfuzunu birleştiren Fransa, Osmanlı Ermenilerini kendisine bağlamaya çalışarak ve onları Katolikleştirerek, Osmanlı Devleti içerisinde kendisine bağlı bir müttefik meydana getirmiş oluyordu. Başlangıçta sadece İstanbul Ermenileri üzerinde yürütülen propaganda, daha sonra Anadolu’nun her tarafına özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Suriye ve Lübnan bölgesine kaydırılmıştır. Böylece Fransa, diğer Avrupa devletleriyle arasındaki rekabette Ermenilerden faydalanarak avantaj sağlamak niyetindeydi. Fransa’nın bu Katolikleştirme politikaları sonucu çok sayıda Ermeni Katolik mezhebine girmiştir.
Fransa
Fransa, Katolikleşen Ermenilerin Fransa kralını kurtarıcı olarak göreceklerini ve bir çoğu banker olan bu Ermenilerin Osmanlı devlet kademelerindeki nüfuzlarını Fransa lehinde kullanabileceklerini düşünmüştür. Bu amaçla Katolik Ermenilere her türlü yardımda bulunmuş ve onların Fransa’da sanat ve ticaret eğitimlerini kolaylaştırmıştır. 1810 yılında Paris’te eğitim veren Doğu Dilleri Okulu’nda Ermenice kürsüsü kurdurmuştur. Aslında bu politikalarıyla Fransa, misyonerlerinin faaliyetleri ve papalığın da desteği ile Ermeni toplumunu, Gregoryen ve Katolik olarak ikiye ayırmıştır. Sultan II Mahmut da 6 Ocak 1930 tarihinde yayınladığı fermanla, Katolik Ermeni cemaatinin ayrı bir millet olduğunu kabul etmiştir.
Fransa, Katolikleşen Ermenilerin Fransa kralını kurtarıcı olarak göreceklerini ve bir çoğu banker olan bu Ermenilerin Osmanlı devlet kademelerindeki nüfuzlarını Fransa lehinde kullanabileceklerini düşünmüştür. Bu amaçla Katolik Ermenilere her türlü yardımda bulunmuş ve onların Fransa’da sanat ve ticaret eğitimlerini kolaylaştırmıştır. 1810 yılında Paris’te eğitim veren Doğu Dilleri Okulu’nda Ermenice kürsüsü kurdurmuştur. Aslında bu politikalarıyla Fransa, misyonerlerinin faaliyetleri ve papalığın da desteği ile Ermeni toplumunu, Gregoryen ve Katolik olarak ikiye ayırmıştır. Sultan II Mahmut da 6 Ocak 1930 tarihinde yayınladığı fermanla, Katolik Ermeni cemaatinin ayrı bir millet olduğunu kabul etmiştir.
Ermeni meselesinin 93 Harbi’nden sonra uluslar arası boyut kazanması üzerine Ermeniler, Doğu Anadolu’da bir devlet kurmak hayaliyle başta Fransa olmak üzere Avrupa devletleri ve Amerika ile daha sıkı ilişkiler kurmaya ve o ülkelerde siyasi faaliyetlere başlamışlardır.
Katolik misyonerlerin XIX. Yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’dan Paris’e gönderdikleri, özellikle maddi durumu iyi olmayan öğrenciler ve birkaç iş adamından oluşan küçük bir Ermeni toplumu Paris, Marsilya ve Lyon’a yerleşmişlerdi. Fransa’daki Ermeni toplumunun Osmanlı aleyhine faaliyetlerinin ilk adımı 1880 yılından itibaren Marsilya’da Mıgırdıç Portakalyan tarafından atılmıştır. İstanbul doğumlu bir Ermeni olan Portakalyan, 1870 yılında Van’da bir okul açarak okulu Ermeni ihtilal faaliyetleri için bir merkez haline getirmiştir. Ayrıca 1878 yılında Teoloji Koleji açmış, kolejin politik faaliyetlere karışması üzerine Portakalyan, tutuklanacağını anlayınca Fransa’ya kaçarak Fransız vatandaşlığına girmiştir. Bu hadisenin hemen ardından Portakalyan, Marsilya’da bir basımevi ve Ermeni Birliği adında bir dernek kurarak 1885’te L’Armenie adında bir gazete çıkarmıştır. Bu gazete Ermeni davasını Batı kamuoyunda tanıtmada oldukça etkili olmuştur. Portakalyan’ın bu faaliyetlerinden önce Marsilya’daki Ermeniler bir derneğe sahip değillerdi. Kiliselerine bağlı bir lokalde haftada iki defa toplanan ve İstanbul’da yayınlanan bazı Ermeni gazetelerini takip eden 50 kişi civarında bir topluluktu.
Ermenilerin Fransa’da basın yayın yoluyla yaptıkları Ermeni halkını bilinçlendirme faaliyetlerinin yanında, Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletinin Doğu Anadolu’da Ermeniler lehine Berlin Antlaşmasında yapmayı kabul ettiği ıslahatları yapması için müdahalelerde bulunmaları yönünde telkinlerde bulundukları görülüyordu. Yurt dışında bulunan Ermeniler Osmanlı Devleti aleyhine faaliyetlerini mitingler ve konferanslar şeklinde artırarak devam ettirirlerken, Osmanlı Devletindeki örgütleriyle de irtibata geçerek, Avrupa devletlerinin dikkatlerini üzerlerine çekmek için, Erzurum, Kumkapı, Merzifon, Zeytun vs. gibi yerlerde çıkardıkları terör eylemleri yapıyorlardı.
Ermeniler, Osmanlı sınırlarında çıkarılan eylemleri çarpıtarak, Türklerin kendilerini yok ettikleri asılsız propagandalarıyla batı kamuoyunu kendi yanlarına çekmeye çalışıyorlardı. Onların bu yöndeki propagandalarına inanan Fransız halkı, bazı devlet adamları ve bir kısım aydınlar, Ermeniler lehine faaliyetlerini artırmışlar, Batı kamuoyunda “Zavallı Ermeni” “Katil Türk” imajının yerleşmesinde önemli rol oynamışlardır.
1909 Adana Ermeni olayları gibi pek çok hadiseyi bahane ederek Paris ve diğer Fransız şehirlerinde protesto mitingleri düzenlemişler, 1912-13 yıllarında Osmanlı Hükümetinin yapmaya söz verdiği ıslahatları bir an evvel gerçekleştirmesi için Osmanlı Devletine baskı yapmaları için Bogos Nubar Paşa önderliğinde propaganda faaliyetlerine başlamış, ıslahatları gerçekleştirmek için Avrupa devletlerini bölgeye davet etme cüretini ve cesaretini bile göstermişlerdir.
Rusya
Fransa’dan başka Osmanlı Ermenileriyle yakından ilgilenen ve onlara kapılarını bir diğer ülke de Rusya olmuştur. Çarlık Rusya’sı geleneksel sıcak denizlere inme politikasının önünde büyük bir engel olarak gördüğü Osmanlı Devletini yıkabilmek için Doğu Anadolu’daki Osmanlı Ermenilerini ve İran’daki Ermenileri kullanmaya başlamıştır.
Çar I. Petro, Doğu ticaretinden rahatça faydalanabilmek için daha XVIII. yüzyılda Ermenilerden istifade etmeyi düşünmüş ve onlara kendi ülkesine geldikleri takdirde dini siyasi her türlü imkanları tanıyacağı yönünde vaatlerde bulunarak, Ermenilerin Rusya’ya bağlanması ve ondan destek beklemesini sağlamıştır. Özellikle de Rusya’nın 20 Haziran 1804 tarihinde İran ile yaptığı savaşı kazanarak İran’ın bölgedeki otoritesini kırdıktan sonra, Ermenilerle aralarında mezhep ve ırk farkı olmasına rağmen Ruslara meyletmeye başladığı görülür.
Ermenilerin Kafkasya’da sempatisini kazanan Ruslar, yüzyıllardır Osmanlı-İran arasında ihtilaflara neden olsa da Türk nüfusunun çoğunlukta bulunduğu (% 73) Revan Hanlığı’nın Ermenistan Vilayeti şekline dönüştürülmesi politikasını uygulamaya başladılar. Bu politika çerçevesinde Rus İncil Cemiyeti, 1815’te Petersburg’da 15000 Ermenice İncil bastırdı. Bu emellerini hemen hemen tamamı Türkçe konuşan Osmanlı Ermenilerine de ulaştırabilmek için 1822 yılında Türkçe İncil bastırıp Ermenilere dağıttı.
Bir taraftan dini propagandaya devam eden Rusya diğer yandan da Kafkaslardan güneye doğru yayılmasına devam ediyordu. Bu ilerlemesi sonucunda Ermenilerin kutsal şehri olan Eçmiyazin şehrinin de bulunduğu Revan bölgesini ele geçirdi. Rusya’nın bu yayılmasına karşı koyamayan İran ile Rusya arasında 5 Mart 1828 yılında imzalanan Türkmençay Antlaşması Ermeniler için de bir dönüm noktası olmuştur. Başlangıçta bağımsız bir Ermenistan olarak ilan edilen bölge, kısa süre sonra Rusya tarafından ilhak edilmiştir.
İran’la yapılan savaşta Ermeniler Ruslara öncülük ve kılavuzluk ettiler. Özellikle Türkmençay Anlaşmasının imzalanmasının ardından etrafta bulunan ve bölge sınırları dışında kalan Ermeniler gönüllü veya bazen zorla mal-mülklerini satarak Revan bölgesine göçürülmüşlerdir. Böylece Çar I. Nikola Revan Hanlığı’nı Ermenistan Vilayeti’ne çevirme yönünde önemli bir adım atmış oluyordu. Rusya, bu faaliyetleriyle Doğu ve Batı Türklüğünün irtibatını kesmiş oluyordu.
Rusya’da Ermeni diasporasının ortaya çıkması işte bu olaylar sonrası görülür. Yaşadıkları bölgede mezhep ırk ve inanç farkı olmasına rağmen tek Hıristiyan olan Rusya’dan başka yakınlaşacakları devlet olmayan Ermeniler, kiliselerinin de tesiriyle Rusya’ya çeşitli sebeplerle göç etme ve yerleşme haklarını elde ettiler. Ermeni gençlerinin bir çoğuna Rusya’daki üniversitelerde okuma hakkı tanındı. Bu üniversitelerde yetişen gençlerden bazıları da Rus devletinin idari ve askeri kadrolarına atandılar.
Ayrıca Ruslar saygın ilim kurumlarından olan Petersburg’daki İmparatorluk İlimler Akademisi’nde Ermeni tarihi ve Edebiyatı üzerine metin ve tercümeler yayınlamaya başlayarak Ermeni aydın sınıfının da yetişmesine ve onların kültürel kimliklerini geliştirmelerine yardımcı oluyorlardı. Böylece Osmanlı Ermenilerine de ulaşarak Osmanlı Devletini içten vuracak bir güce kavuşmayı amaçlıyorlardı.
Ruslar bu amaçlarında da başarılı olduklarını 1828-29 Osmanlı-Rus Harbinde gördüler. Çünkü ordularındaki Ermeni subaylar ve idari kadrolar, bu savaşta Osmanlı Ermenileriyle karşı karşıya geldiler, onların Osmanlı Devletine karşı kışkırtılmalarında etkin görev aldılar. Üstelik savaşın sonunda imzalanan Edirne Antlaşmasına konulan bir madde ile -İran’da olduğu gibi- Rusya’ya göç etmek isteyen Ermeni ve diğer Hıristiyan unsurlara izin verilmesi yönünde şartlar ileri sürüldü. Bunun sonucunda da 1830 yılında Rusya’ya oldukça fazla sayıda Ermeni’nin göç ettiği görüldü.
Rusya ayrıca egemenliği altına giren Ermenilerin inanç serbestisini tanıdığını 1836 yılında resmen bildirerek, dini merkez olan Eçmiyazin’i Osmanlı Ermenileri dahil bütün Ermeni milletinin cazibe merkezi haline gelmesini amaçlıyordu. Böylece Rusya, Gregoryen Ermenilerini yanına çekerek Doğu Anadolu’da emelleri olan İngiltere, Amerika gibi ülkelerin bölgedeki faaliyetlerini engellemeye çalışıyordu.
Rus Çarı, ülkesinde yaşayan ve emrinde çalışan Ermeniler vasıtasıyla Osmanlı Devleti üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için önemli bir faaliyet daha göstermişti ki bu da, 1877-78 Osmanlı Rus Harbi sırasında, bölgede yaşayan Rus yanlısı Ermenilere silah, araç, gereç sağlayarak Rus ordusunun bölgedeki faaliyetlerini kolaylaştırmış olacaktı. Kaldı ki 93 Harbi sonrası imzalanan Ayastefanos antlaşmasında Osmanlı Ermenileri ile ilgili bir maddenin bulunması, Ermeni meselesinin ilk kez uluslar arası bir antlaşmada yer almasını sağlamış oluyordu.
Ermenilerin din ve mezheplerine karışmıyormuş gibi görünen Rusya yavaş yavaş onları Ortodokslaştırma planı uyguluyordu. Yukarıda Fransızların politikalarında değindiğimiz gibi her devlet bölge ahalisine kendi mezhebini kabul ettirme peşinde idi. Ruslar aslında özellikle Osmanlı Ermenilerini kendi nüfuzuna alarak Doğu Anadolu’nun ardından Adana ve Çukurova’ya inmeyi planlıyorlardı. Ermeniler de Rusya’nın bu politikasına alet olarak kendilerine Çukurova’dan başlayıp bütün Doğu Anadolu’yu kapsayan bir devlet kuracağına inanıyordu.
Bu arada bazı Ermeni grupları Rusya hakimiyetindeki Kafkas topraklarına göç ediyorlardı. Doğu Anadolu bölgesi ile yakından ilgilenen ve Hamidiye alaylarının kurulmasından memnun olmayan Rusya, bölgedeki Ermenileri göçe teşvik ediyordu. Rusya’nın amacı, Osmanlı Devletinin aşiretleri silahlandırarak Ermenilere saldırmaları sonucu Ermeniler Rusya’ya iltica etmeye mecbur kalıyorlarmış gibi bir hava yaratarak Avrupa’nın dikkatini bölgenin üzerine çekmek idi. Rusların bu emel ve faaliyetlerini Ermeni gazeteleri de sürekli işleyerek Ermeniler arasında ve Avrupa kamuoyunda Rusların politikalarını destekler mahiyette propaganda yapıyorlardı.
Aslında bu şartlar altında Ermeniler Osmanlı idaresinden gerçekten memnun kalmamış olsalardı Rusya’ya göçenlerin sayısı oldukça fazla olması gerekirdi. Rusya da zaten Kafkasya’ya kitlesel bir Ermeni göçünü istemiyordu. Hatta bazı Ermeni gurupların bazen Rus yetkililer tarafından geri çevrildikleri de görülmüştü.
Doğu Anadolu’da Ermenilerin bulunduğu Osmanlı vilayetlerinin Birinci Dünya Savaşı’na kadar Rusya’nın elinde bulunması, Osmanlı Ermenileri ile Kafkas Ermenilerinin bir bütün olarak kaynaşmaları ve beraber hareket etmeleri imkanını sağlamıştı. Hatta bölgede Osmanlı Devleti aleyhine faaliyet gösterip yakalananlar üzerinde Rus pasaportu çıkması, bu pasaportların el altından komite üyelerine dağıtılması hem Rusya’nın bölgedeki faaliyetlerini göstermesi hem de Osmanlı Devletinin kapütilasyonlar sebebiyle bu gibilere bir şey yapamaması, içine düştüğü zor durumu göstermesi bakımından önemliydi. Kaldı ki bunun sonucu Birinci Dünya Harbi öncesinde ve harp süresince Ermenilerin Ruslarla işbirliği yapmaları, Osmanlı Devletine ihanete varan terör ve isyan faaliyetlerinde bulunmaları ve sonucunda Osmanlı Hükümetinin Tehcir yasasını çıkararak uygulamak zorunda kaldığı bilinen bir gerçektir.
Amerika Birleşik Devletleri
Ermeni diasporasının oluştuğu faaliyetlerini günümüze kadar sürdüğü bir diğer ülke de Amerika Birleşik Devletleri (ABD)dir. Ancak XIX. Yüzyılın ikince yarısına kadar Amerika’da bir Ermeni varlığı yoktu. Ermeniler XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş Amerika’ya göç etmeye başladılar. Osmanlı Devletinden Amerika’ya yönelik Ermeni göçünü, Anadolu’ya 1820’li yıllarda gelen Amerikalı misyonerler başlattılar. 1830’dan itibaren İstanbul’u kendilerine merkez edinen Amerikan misyonerleri, Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar gidip Ermeniler adına bir eğitim seferberliği başlattılar. Bu eğitim sonucu Ermeni gençlerinde Amerika’yı görme arzusu uyandı. İşte Amerika’ya göç eden Ermenilerin ilk grubunu, eğitimlerini sürdürmek amacıyla Amerika’ya giden bu öğrenciler teşkil etmekteydi. Eğitimini tamamlayanlardan bir kısmı Amerika’ya yerleşti. Amerikan pasaportu ile dönenlerden din eğitimi almış olanlar Protestan kilisesinde, hukuk, tıp ve eczacılık eğitimi görenler ise İstanbul’da serbest olarak çalışmaya başladılar.
Ermeni diasporasının oluştuğu faaliyetlerini günümüze kadar sürdüğü bir diğer ülke de Amerika Birleşik Devletleri (ABD)dir. Ancak XIX. Yüzyılın ikince yarısına kadar Amerika’da bir Ermeni varlığı yoktu. Ermeniler XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş Amerika’ya göç etmeye başladılar. Osmanlı Devletinden Amerika’ya yönelik Ermeni göçünü, Anadolu’ya 1820’li yıllarda gelen Amerikalı misyonerler başlattılar. 1830’dan itibaren İstanbul’u kendilerine merkez edinen Amerikan misyonerleri, Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar gidip Ermeniler adına bir eğitim seferberliği başlattılar. Bu eğitim sonucu Ermeni gençlerinde Amerika’yı görme arzusu uyandı. İşte Amerika’ya göç eden Ermenilerin ilk grubunu, eğitimlerini sürdürmek amacıyla Amerika’ya giden bu öğrenciler teşkil etmekteydi. Eğitimini tamamlayanlardan bir kısmı Amerika’ya yerleşti. Amerikan pasaportu ile dönenlerden din eğitimi almış olanlar Protestan kilisesinde, hukuk, tıp ve eczacılık eğitimi görenler ise İstanbul’da serbest olarak çalışmaya başladılar.
Amerika’ya giden ikinci Ermeni grubunu küçük esnaf, sanatkar ve köylü sınıfı oluşturmaktaydı. Bunlar daha çok tarım ve sanayi alanındaki gelişmeler sonucu büyük miktarda iş gücüne ihtiyacı alan Amerika’nın isteklerine uygundu. Ancak bu göçmenlerin daha çok misyonerlerin yoğun olarak faaliyet gösterdikleri yerlerde ikamet edenlerdendi. Önce bekarlar gitmiş daha sonra yakınlarını götürmüşlerdir. Üçüncü grubu ise isyanlar sonucu Anadolu’yu terk edenler oluşturmaktaydı. 1890 yılından itibaren Anadolu’da meydana gelen başarısız isyan hareketleri sonucu Ermeni ahalisinin desteğini alamayan zengin şehirli tüccarlar ve ihtilalci dernek üyeleridir. Ayrıca bu grup İran, Mısır, Avrupa’daki diğer ülkelere de göç etmişlerdir.
Amerika’ya göçen Ermenilerin faaliyetleri sonucunda 1894 tarihinde ilk defa Amerika Senatosunda Ermeni sorunu gündeme gelmişti. Amerika, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde açtığı okullar vasıtasıyla Anadolu’daki Ermenileri Protestan mezhebine çekmeye başlamıştı. Bunu daha ileri götürerek 1895 yılında Sivas ve Erzurum’da Amerikan konsolosluğu açıldı. Bu dönemde Ermeni Hınçak ve Taşnak komiteleri Anadolu’da kanlı eylemlere başladılar.
1896 yılından sonra özellikle Amerikan misyonerlerin faaliyetlerinin yoğun olduğu Harput Merzifon gibi önemli merkezlerde yaşayan Ermeni nüfusunun yarıdan fazlası Amerika’ya göç etti. Dikkat çekici olan nokta Osmanlı’dan göçen Ermenilerin bazılarının, Amerikan pasaportu alarak geri dönmeleri ve kanlı eylemlere karışmalarıdır. Osmanlı Devleti bu gibi kimseleri yakalayıp tutukladığı, cezalandırmak istediği zaman Amerikan makamları müdahale ederek kendi vatandaşı olduğu iddiasıyla bu Ermenileri resmen himaye etmişti.
Osmanlı topraklarında Amerika desteğiyle Ermenilerin karıştığı bu gelişmeler yaşanırken, 1880 tarihinden itibaren Amerika basınında sistematik biçimde Ermeni propagandası yapılıyordu. Türklerin Ermenilere baskı yaptığı ve katliamlar yaptığı iddiaları sürekli gündeme getirilerek Osmanlı Hükümeti devamlı suçlanıyordu.
Sonuç olarak, bütün Avrupa büyük devletleri ve Amerika, Osmanlı Ermenilerine kendi menfaatleri doğrultusunda müdahalelerde bulunmuş, misyonerleri vasıtasıyla kendi mezheplerine çekmek şeklinde aslında Ermenileri mezhep olarak bölmüşlerdir. Ermeniler de bu ülkelerin misyonerleri aracılığı ile o ülkelere göç emiş, büyük ölçüde eğitim görme bahanesiyle gitmiş, daha sonra bazı ailelerin de göçtüğü görülmüştür. Bütün büyük devletlere göç eden Ermeniler kendilerine kucak açan ülke yetkililerinin de desteğiyle organize olarak örgütler kurmuşlar, hatta bu örgütlerin şubelerini Anadolu’da açacak kadar ileri gitmişlerdir.
Yine Ülke dışına giden Ermeniler yaşadıkları ülkelerde askeri ve idari açıdan eğitimlerini tamamlayarak önemli noktalara gelmiş, hatta o ülkelerin Osmanlı Devletine karşı izledikleri politikalara yön verecek kadar ileri gitmişlerdi. Osmanlı Ermenilerinin yaşadığı coğrafya üzerinde emelleri olan büyük devletler de buradaki Ermeni yandaşlarından da istifade ederek bölge üzerindeki politikalarını gerçekleştirme imkanlarını aramışlardır. Neticede, Ermeniler Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız devlet kurma hayallerini gerçekleştirebilmek için göç edip yenleşerek diaspora oluşturdukları ülkeleri, bu ülkeler de Ortadoğu ve Osmanlı coğrafyasındaki politikalarını gerçekleştirmede taşeron olarak Ermenileri kullanmışlardı.
1 yorum:
ilginc ve onemli bilgiler. paylasim icin tesekkurler.
Yorum Gönder